Hatalarımız gelecek nesillere mi aktarılıyor?
Hanımlar beyler toplaşın. Kötü yaşam biçimlerimizin gelecek nesillere aktarılmasının yanında bir de hatalarımızın gen faktörüne işlendiği haberini aldık. Peki gerçekten kötü yaşam biçimi, çevresel stres faktörleri ve travmanın izleri genetik materyalimiz aracılığıyla gelecek nesillere taşınabilir mi? Bu durum çocuklarımızın bazı mental hastalıklara yakalanma risklerini arttırabilir mi? Gelin, hep birlikte Molatik olalım...
Travmatik olaylar da…
Açlık ve yoksulluk gibi bazı önemli travmatik olayların gelecek nesiller üzerinde bir iz bırakabildiğini geçmişte yapılan araştırmalardan biliyoruz. Daha önce yayımlanmış olan yoksulluk içerisinde yaşayan küçük yaştaki çocuklar üzerine yapılan çalışmada, beyin yapısında meydana gelen ve depresyon, öğrenme güçlükleri ve stresle başa çıkabilme yetisindeki sınırlılıklar gibi hayat boyu devam edebilecek problemlere yol açabilen değişimler belirlenmişti.
Stres seviyesinde artış
Araştırmada erken yaşlardaki yoksulluğun beynin hafızadan sorumlu bölgesi hipokampuste oluşturulan travmatik hafızaların, bireyin ileri yaşlarında stres seviyelerinde artışa neden olduğu ortaya konulmuştu.
Temiz bir sayfayla başlayamıyorlar
2015 yılında yayımlanan bir araştırma ise ilk defa olarak bu durumun arkasındaki biyolojik mekanizmayı gözlemleyebildi. Elde edilen bulgular, geçmişte kabul edilenin aksine, yavrularımızın; genetik anlamda, tamamen temiz bir sayfa ile hayata başlamadıklarını ortaya koyuyor.
Tamamen silinmiyor
Cell’de yayımlanan çalışmada, araştırmacılar, insanlarda embriyo gelişiminin ikinci ve dokuzuncu haftaları arasında gerçekleşen bu ‘epigenetik silme sürecini’ ilk kez tanımlamayı başarmışlar ve bu çevresel değişimlerin tamamen silinmediğini ortaya koymuşlar. Esasında, DNA’mızın yaklaşık %5’i yeniden programlanmaya dirençlidir ve hatalarımızı gelecek nesillere aktarabilir.
Beyin hücrelerinde aktif
Silinmeye dirençli bu genler ise özellikle de beyin hücrelerinde aktif olup şizofreni, obezite ve metabolik bozukluklar gibi vakalarla ilişkilidir.
Gelecek nesillere de…
Araştırma bize, epigenetik bilgilerin yalnızca yeni nesile değil gelecek nesillere de geçmesi muhtemel adaylarına dair iyi bir kaynak sağlıyor. Bu bölgelerden bazıları farelerde de aynı şekilde olup detayları daha net görebileceğimiz daha fazla araştırmanın yapılmasını mümkün kılmakta.
Yeterli değil
Sonuç olarak, ‘iyi genlere’ sahip olmanın sağlıklı çocukların gelişmesi için yeterli olmadığını, aynı zamanda kendi DNA’mızı da sağlıklı tutmamız gerektiği söyleyebilir.
Unutmamak gerek
Yaşam standartlarımız üzerinde derin etkileri bulunan her tercihimizin, genomumuzda oluşturduğu epigenetik değişimler, çocuklarımızın ve gelecek nesillerin yaşam standartlarını etkileyeceğini unutmayalım. Açlık ve yoksulluğa karşı mücadelenin sosyolojik gerekliliğinin yanı sıra biyolojik ve genetik gerekliliğinin de bulunduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
Hafızası çok kuvvetli
Uzun lafın kısası insan olmak çok zor arkadaşlar. Bu bilgiden sonra atacağınız her adımı, gireceğiniz her stresi, yiyeceğiniz her cipsi iyi belirlemeniz hatta belirlememiz gerekiyor. Çünkü bu DNA denilen şeyin hafızası belli ki çok kuvvetli.
Acımıyor direkt çoluğumuzdan çocuğumuzdan çıkartıyor acısını. İyi de bir ders veriyor. “Sen iyi olursan senden olanlar da iyi olur” hesabı bir ders. Bu sebeple düzeni bozuk bu dünyada yapacak iki şeyimiz var. Ya kendimize çok iyi bakacağız ya da çocuk yapmayacağız. Sağlıklı nesiller için bu şart. E gerisi de artık size kalmış.