Covid-19: Pandemiyle mücadelede başarılı olan ülkeler neleri doğru yaptı?
Covid-19, 2,5 milyondan fazla can kaybı ve 115 milyon teyit edilmiş vaka sayısıyla tüm dünyayı sarstı. BBC Panorama'dan Jane Corbin, dünya genelinde virüsle mücadelede uygulanan en iyi stratejileri araştırdı.
Geçtiğimiz bir yıl boyunca Covid-19 ile ilgili çok sayıda haber yaptım. Şimdi ise dört farklı kıtada liderlerin ve üst düzey sağlık yetkililerinin virüsle mücadele sürecinde neye öncelik verdiklerinin peşine düştüm.
Yaptığım araştırmada, virüsün yayılması ve can kayıplarının önüne geçilmesinde dört kritik konunun öne çıktığını tespit ettim:
Sınırları kontrol etmek ve ülkeye girişleri takip etmek için erken ve etkili şekilde harekete geçilmesi
Enfekte olduğundan şüphelenilen herkese test yapılması, izlenmesi ve temas takibi yapılması
Virüsü kontrol altına almak için karantinaya alınanlara maddi destek verilmesi
Etkili liderlik gösterilmesi, kamuoyuyla tutarlı ve zamanında iletişim kurulması
Elbette, hiç kimse yaptıkları her şeyin doğru olduğunu iddia edemez. Ancak aşağıdaki adımlar, dünyanın dört bir yanında etkili olduğu kanıtlanmış bazı politikaları gösteriyor. Bunların bir araya getirilmesiyle ileride ortaya çıkabilecek pandemileri yönetmeye yardımcı olacak el kitabı da ortaya çıkabilir.
BİRİNCİ ADIM: Hazırlık
Stanley Park, Güney Kore’nin başkenti Seul’de yaşıyor. Kızı Joo Yeon’u havaalanından almaya gittiğinde, onu kucaklayarak değil, bir maske ve bir şişe dezenfektan spreyle karşıladı.
Bu, Stanley’nin ilk salgın deneyimi değil. 2015’te Mers salgınının Doğu Asya’da yarattığı hasar ve korku hafızasında hala taze.
Bu, sadece bireysel düzeyde değil, ülkenin genel olarak çok ders çıkarttığı bir deneyim. Güney Kore, Mers’in ardından halk sağlığıyla ilgili acil durumlara hazırlıklı olmak ve gerekli müdahaleyi yapmak için 48 reform hayata geçirdi. Bunların karşılığını da son bir yılda aldı. Koronavirüs vurduğunda, yetkililer, mekanları kapatmadan ve ulus çapında genel bir kapanma uygulamadan salgın eğrisini hızlı bir şekilde düzleştirmeyi başardı.
ABD’nin Atlanta kentinden Güney Kore’ye gelmesinin ardından Joo Yeon, ailesinin evinde iki hafta süren katı bir karantinayı tamamladı, bu dönemde hareketlerini izleyen bir uygulama indirdi ve sağlık durumunu kontrol eden sağlık görevlileri tarafından altı kez telefonla arandı. Karantinayı o kadar ciddiye aldı ki, “her ihtimale karşı bahçeye bile gitmedi”.
Güney Kore Başbakanı Chung Sye-kyun, “En başından itibaren aynı şeyin tekrar olmasını engellemek için kapsamlı önleyici tedbirler uygulamaya koyduk. Tarih tekerrür ediyordu” dedi.
İKİNCİ ADIM: Test-izleme-temas takibi
İngiltere’nin kuzeydoğusunda aile hekimliği yapan Dr. David Hodges Mart 2020’de Panorama’ya yaptığı açıklamada, “Şu anda durum çok zor. Bana gelen hastaların koronavirüs olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yok. Yüzlerce vakayı tespit edemiyor olabiliriz” demişti.
Mart ayındaki ilk kapanma dönemi öncesinde vakaların hızla arttığı ve eldeki kaynakların da azaldığı bir dönemde, o vakte kadar temas takip sistemi uygulayan İngiltere hükümeti, yaygın test uygulamasına son verdi. Yalnızca hastanelerde test yapma kapasitesine sahipti. Hükümetin resmi test ve temas takip programı ise Mayıs ayında başlatıldı.
Doğu Asya’daki çoğu ülke Ocak ayında temas takibine başladı. Güney Kore’nin başkenti Seul’un Gwan-Ak bölgesindeki Yangji gibi hastaneler, Covid’i testten tedaviye kadar yönetmekle görevlendirildi. Burada insanların binaya girmesine bile gerek yoktu. Testler, tamamen kapalı, özel bir kabinde yapılıyordu. Hastaneler yaptıkları testleri kendi laboratuvarlarında değerlendiriyor ve sonuçlar da dört veya beş saat içinde hazır oluyordu. Birleşik Krallık’ta ise bu süre bir gün, bazı durumlarda ise daha da uzun sürüyordu.
Hastaneye yakın bir mesafede bulunan temas takip ekipleri her şüpheli vakanın peşine düşüyordu. Ekip, her türlü ayrıntıyı didik didik inceleyebiliyor, kredi kartı ve cep telefonu gibi verilere de ulaşabiliyordu. Bölgedeki kamera görüntülerini izleyip, araştırdığı kişiyle ilgili bir şey yakaladığında ise hemen ekipleri yönlendiriyorlardı.
Başbakan Chung Sye-kyun, daha ülkede ilk vaka tespit edilmeden önce dümeni şahsen eline aldı ve test, izleme, temas takibine öncelik verdi.
Sye-kyun, “Bu stratejiyi uygulayarak iyi ve anlamlı bir sonuç elde ettik” dedi.
Nüfusu 52 milyon olan Güney Kore’de toplam ölü sayısı ise 1700 civarında.
İngiltere hükümeti ise test sistemini iyileştirmeye devam ettiğini ve daha da iyileştirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını söylüyor.
ÜÇÜNCÜ ADIM: Karantina desteği
Hindistan’ın Kerala kentinde toplum sağlığı çalışanı olarak görev yapan Usha Kumari, “İnsanları evde tutmak, Covid’i kontrol altına alabilmemizin ana nedeni” diyor. Usha, “Asha çalışanları” olarak bilinen 30 bin sosyal sağlık görevlisinden biri.
Usha, sorumluluğu altındaki bölgede kendini karantinayı alması gereken herkesin evde kalmasını sağlamakla görevli. Bu kişiler için alışverişe gidiyor, ilaçlarını ve ihtiyaç duyabilecekleri her şeyi topluyor ve böylece evde kalmalarını sağlıyor.
Karantina olanlara verilen destek ise bununla kalmıyor. Kurulan aşevleri ev karantinası yapanlara günde 600 civarında ücretsiz yemek sağlıyor ve pandeminin başlangıcından bu yana ayrıca ruh sağlığı için destek veriliyor.
İngiltere’de, Eylül ayına kadar ev karantinasında kalmak zorunda olanlara 500 sterlinlik maddi yardım yapılacağı açıklandı. Ancak, ilk dört aylık dönemde yapılan başvuruların üçte ikisi reddedildi. Acil Durumlar için Bilimsel Danışma Kurulu’nun (Sage) Eylül’de ayında açıklanan raporunda, İngiltere’de kendini karantinaya alması gerekenlerin yalnızca yüzde 20’sinin bunu yaptığı tespiti yer aldı.
Şimdi ise İngiltere hükümeti, destek kapsamını genişletiyor ve dört milyon insanın hak kazanabileceğini söylüyor.
Kerala’nın Sağlık Bakanı KK Shailaja, üç yıl önce çok sayıda kişinin yaşamını yitirmesine neden olan Nipah virüsünün görüldüğü dönemden önemli dersler aldı ve bu dersleri Covid-19 ile mücadeleye uyguladı. Kendini karantinaya alanlara destek sağlayarak, yetkililerin yayılmayı kontrol edebildiklerini ve hastanelerde kapasiteyi zorlayan bir yığılmayı önleyebildiklerini söylüyor.
35 milyonluk nüfusu ile Kerala, Mart 2020’de Hindistan’da en yüksek vaka sayısına sahip olan yerken, bugün dünyada en düşük Covid-19 ölüm oranına sahip yerler arasında bulunuyor.
DÖRDÜNCÜ ADIM: Yaşlıları koruyun
Aile hekimi Dr. Lisa Federle, Nisan ayı başında Almanya’nın Baden Württemberg eyaletindeki Tübingen kentinde virüsün yayılmasını engellemek ve ziyaretlerin devamını sağlamak için bakımevlerine giderek test yapmaya başladı.
Tübingen Belediye Başkanı Boris Palmer, “en yüksek riski taşıyan insanlar için özel bir koruma kalkanı oluşturulması gerektiğini” düşünüyordu. İtalya ve İspanya’daki virüsün ilerlemiş yaş grupları üzerindeki etkisinin farkındaydı. Palmer, “Yaşlılar için özel korumaya ihtiyacımız vardı” dedi.
Palmer, belediye bütçesini kullanarak, taksi ücretlerinde indirim, evlere ücretsiz maske dağıtımı ve belli saatlerde alışverişte öncelik gibi kasabanın yaşlı nüfusunu koruyacak adımlar attı.
Bu önlemler sayesinde kasabadaki üniversite hastanesine başvuran Covid-19 vakalarının sayısı düşük seviyelerde kaldı ve diğer tıbbi tedavi süreçlerinde de aksamalar yaşanmadı.
Birleşik Krallık’tan farklı olarak Almanya’daki federal sistem sayesinde her eyalet kendine özgü önlemler alabildi. Başka Avrupa’da bakımevlerinde kalanlar olmak üzere yaşlılar, pandemide en fazla can kaybının görüldüğü grup oldu.
İngiltere’de ilk etapta bakımevlerine ziyaretler yasaklanırken, testlerin çok yavaş yapıldığı yönünde eleştiriler gelmeye başladı. İngiltere hükümetinin hastaneden taburcu olup bakımevine yerleştirilen kişilere test yapma zorunluluğu 15 Nisan’da başladı. Ulusal İstatistik Ofisi’ne göre, Temmuz ayı itibarıyla İngiltere ve Galler’de salgının başlangıcından bu yana en az 20 bin bakımevi sakini Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi.
Araştırmalar yapmak üzere Şubat ayında salgının başlangıç noktası olan Çin’in Wuhan kentine gönderilen bulaşıcı hastalıklar uzmanı Prof. Dr. Dale Fisher, “Bakımevleri söz konusu olduğunda, buralarda yaşayanlar savunmasız bir grup ve bu kimseyi şaşırtmamalı. Dünyanın hiçbir yerinde neresinde huzurevlerine ilgi gösterilmediği açık. Buralardaki can kaybı kaydadeğer düzeylerdeydi” dedi.
BEŞİNCİ ADIM: Bir aşılama stratejisi
Birleşik Krallık tarihinin en büyük aşılama programlarından birisi uygulanıyor ve şu ana kadar 26 milyondan fazla kişi en az ilk doz aşıyı aldı. Her ne kadar dünyada aşılama konusunda liderliği elinde tutan İsrail’in gerisinde olsa da yetişkinlerin yarısından fazlasını aşılayan İngiltere bu programla büyük bir başarıya imza attı.
İngiltere’nin başarısının altında planlama konusundaki muazzam çalışmalar yatıyor. Sağlık ve Sosyal Bakım Bakanlığı, daha ilk Covid-19 vakası tespit edilmeden önce yaygın aşılama programı üzerinde çalışmaya başladı. 2020 yazında, hükümet 100 milyon doz Oxford-AstraZeneca aşısı ve 30 milyon doz Pfizer-BioNTech aşısı için anlaşmalar imzaladı.
Avrupa’da ise durum çok daha farklı. Planlama çalışmaları daha geç başladı ve dağıtım da yavaş ilerliyor. Avrupa’da aşı olanların oranı yüzde 8 olurken, İngiltere’de ise bu oran yüzde 36. İngiltere, aşı anlaşmaları Avrupa Birliği’nden (AB) üç ay önce yaptı.
Gelişmekte olan ülkelerde ise durum daha da kötü. Neredeyse tüm Avrupa ülkeleri ve ABD’de aşı kampanyalarına başlanırken, Afrika’da aşılama yapan ülke sayısı ise çok az.
Michael Kuta, Güney Afrika’nın Cape Town kentinde, Johnson & Johnson aşısı için Dr. Linda Gail-Bekker tarafından yürütülen deneme çalışmalarına katılan gönüllülerden birisi. Michael, kendisine verilenin gerçek aşı mı, plasebo mu olduğunu bilmiyor. Ama yine de değdiğini söylüyor: “Pandemi sürecinde aşıya ulaşmak, yaşamak için tek şansım bu. Ailemin bana hala ihtiyacı var.”
Gelir düzeyi düşük olan ülkelerin büyük bir kısmı, Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı’na (Covax) bel bağlamış durumda. İngiltere, yaklaşık 500 milyon sterlin ile bu programın en büyük bağışçıları arasında yer alıyor. Güney Afrika da bu girişime dahil oldu.
Ancak aşılama stratejisinin uluslararası ölçekte yapılması şart. Güney Afrika ve Brezilya’da olduğu gibi, aşıya erişimin sınırlı olduğu ülkelerde, virüsün mutasyona uğrama ihtimali bulunuyor. Bu durum, daha bulaşıcı ve başka ülkelere de yayılan yeni varyantların ortaya çıkma riskini beraberinde getiriyor. Bilim insanları, bu varyantların mevcut aşılara daha dirençli olmasından korkuyor ve bu durum da aşılama programını başarılı bir şekilde gerçekleştiren ülkelere risk oluşturuyor.
“Bedeli ağır”
İngiltere hükümeti, ileride geriye dönüp bakma, yaşananları analiz etme ve düşünme fırsatı olacağını söylüyor. Uygun zamanda bağımsız bir soruşturmanın başlatılması bekleniyor. Ancak şu aşamada bütün odak noktası dünya çapında sağlık sistemleri üzerinde büyük baskı yaratan bu salgınla mücadele etmek.
Aşıyı küresel olarak dağıtmaya yönelik çalışmalar devam ederken, insanlığın Covid-19 salgınına karşı verdiği mücadelede önemli bir dönüm noktası geçilmiş gibi görünüyor.
Prof. Dr. Dale Fisher, son 12 aydan ders çıkarmama riskinin alınamayacağını söylüyor:
“Sert bir darbe yedik ve ağır bir bedel ödedik. Yapabileceğimiz en kötü şeylerden biri bu bittiğinde normale dönmek. Eğer bu yaşananlardan ders çıkarmazsak, tarih tekerrür edecek.”